6 Temmuz 2016 Çarşamba

Bedeni kullanma ve onun tarafından kullanılma kılavuzu: Bedenin Güncesi

Kitaplarımı genelde, arkadaşımın yöneticisi olduğu için indirim yaptığı kitapçıdan alıyorum. Ama kitapçılarda siftinmeyi sevdiğim için önüme çıkan kitapçıya girip, raflarda kazı çalışması da yapıyorum. D&R'da yeni çıkanlara bakınırken, Daniel Pennac abimizin yeni kitabının çıktığını farkettim: Bedenin Güncesi. Adeta elime düşüverdi demek daha doğru aslında. Raftan başka bir kitabı çekerken bu geldi. Şöyle bir arka kapağını okuyayım dedim:

"Tüm korkularımı tekrar düşününce duyumlarımın bir listesini oluşturdum: boşluk korkusu taşaklarımı eziyor, darbe alma korkusu beni felç ediyor, korkma korkusu gün boyu kaygıya sebep oluyor, kaygı korku veriyor, heyecan (tatlı olanı bile) tüylerimi ürpertiyor, nostalji (babamı düşünmek gibi mesela) gözlerimi yaşartıyor, beklenmedik olaylar beni sıçratıyor (çarpan bir kapı olsa bile), panik hali beni işetebiliyor, en ufak üzüntü beni ağlatabiliyor, hiddet soluğumu kesiyor, utanç beni küçük düşürüyor. Bedenim her şeye tepki veriyor. Ama her zaman nasıl tepki vereceğini tam olarak bilemiyorum".

Resim yazısı ekle


A ha!

Yahu anlatılan benim hikayem mi acaba, diye heyecanlanarak (zaten bu heyecanlanmalar bitmez) sayfaları karıştırdıkça daha da sardı Bedenin Güncesi.

Tabii D&R'a söğüşlenmeme inadı yüzünden bir süre erteledim okumaya başlamayı.

Kitap elime geçer geçmez, benim gibi rahvan okuyan bir insana duman attıracak kadar sarmalayan bir anlatı olduğunu keşfettim.

Bence tüm zamanların en çok okunan kitaplarından olmalı bu. Çünkü bize bedenimizle ruhumuz arasında bağlantı kurmanın yollarını öğrettiği kadar, bedenimize yabancılaşarak onu tanımayı da öğütlüyor. Zaten beden dediğimiz şey genellikle bir tiran, laftan sözden, edepten terbiyeden anlamıyor. Zaptetmek çok zor. Ama aynı şekilde harekete geçirmek te...

Lison, babası öldükten sonra onun kendisine bir günlük bırakmış olduğunu farkeder. Baba, bu günlükte çocukluktan başlayan bir büyüme, erginleşme, olgunlaşma ve yaşlılık hikayesi anlatmaktadır. Ama bu hikaye bedenin gelişimi, dönüşümü, sürprizleri, travmaları, hazları, beklentileri, tatminsizlikleri ve çöküşü etrafında döner. 87 yaşında ölmesine kısa süre kalana kadar geçen zamanda bedeninin serüvenini, açıkyüreklilikle, acıyla, keyifle anlatmıştır babası Lison'a.

Pennac hazretleri. Şu surata bakınca, "Evet, bu adam böyle bir kitap yazabilir" demez misiniz?


Daniel Pennac, bedenimizin en göz kamaştırıcı ve en tiksinç yanlarını bu hikaye kılavuzluğunda keşfetmemizi sağlayan bir metin kaleme almış. Mesela şu:

"Öğrenilmeye ihtiyacı olmayan şeyler: nefes almak, görmek, duymak,yemek, işemek, sıçmak, yatmak ve uyanmak. Dahası var! Duyuyoruz ama dinlemeyi öğrenmek gerekiyor. Görüyoruz ama bakmayı öğrenmek gerekiyor. Yiyoruz ama tabağındaki eti kesmeyi öğrenmek gerekiyor. Sıçıyoruz ama lazımlığa yapmayı öğrenmek gerekiyor. İşiyoruz ama ayaklarımıza işememeyi öğrendikten sonra ileriye nişan almayı öğrenmek gerekiyor. Öğrenmek, her şeyden önce bedenine hakim olmak demektir."

Ya da şu:

"Hipokondri: Bilincin dengesini kaybetmesinden dolayı bedenin gösterdiği her tepkiyi abartıyla algılamak. Ruhum ile bedenim birbirlerine oyun oynuyorlar. Yeni bir his olduğu için daha çok ilgi çekici. Doğuştan hipokondriyak mıyım yoksa geçici bir krizin kurbanı mıyım? Mide kanseri: İçten içe yenilmek, hem de sindirim sistemi tarafından! Mitolojik bir korku."

Peki ya şu:

"Çocukların özenle dişlerini fırçaladığını görünce Mona'yla onlara dayattığımız kuralların hiçbirini uygulamadığımı kendime itiraf ettim. (...) Diş fırçalamak, sonsuzluğun bekleme odasıdır. Bir de ayinler var beni bu kadar sıkan."

Ve son olarak bir yaşlılık anlatısı:

"Adımlarım kısalıyor, kalktığımda gözlerim kararıyor, dizim kilitleniyor, damarlarım çekiliyor, prostat yine zedelendi, sesim çatallaştı, katarakt ameliyatı geçirdim, tinnitusa eklenen fosfen, dudağımın kenarında kuruyan yumurta sarısı, giymesi gittikçe zorlaşan pantolon, arada bir kapatmayı unuttuğum fermuar, ani yorgunluklar, uykuların çoğalması, bütün bunlar rutinleşti. Bedenim ile ben sözleşmenin sonuna gelen ve birbirini umursamayan iki ev arkadaşı gibiyiz. Evde kimse temizlik yapmıyor artık, böyle daha iyi."

Sayfalar boyunca, meydan okuyucu bir kas yığınına dönüşmek için Meydan Larousse'dan kestiği bir eskorşeyi aynanın kenarına sıkıştıran çelimsiz oğlanla; yükseklik korkusunu yenmek için ahırın çatısından panik halinde, çığlık çığlığa buğday yığınına atlayan ergenle; elinin üzerindeki ilk yaşlılık lekesinin kahve lekesi olması için dua eden olgun bir erkekle ve de zihni henüz berrakken bedeninin onu terketmeye başladığını karamsarlık ama yine de merakla izleyen bir ihtiyarla özdeşleşmek işten değil.

Dilan Kırat'ın akıcı çevirisi de okuma hızını arttırıyor.

Bence bu önerimden çok memnun kalacaksınız. Keyif alacaksınız, demiyorum, ona göre!

Bedenin Güncesi, Daniel Pennac, Çev. Dilan Kırat, Ayrıntı, İstanbul.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...