21 Mayıs 2016 Cumartesi

Kitap yapraklarında sonbahar

Bu blog yazarlığı gel-gitli bir iş. Yazdıkça yazası geliyor insanın veya aylarca yüzüne bakmayabiliyor blogunun. Yazmak bir çeşit iç dökme yahut benliğini teşhir etme arzusu demek ve bu ihtiyacın hasıl olduğu dönemler var. 

Aylarca yazmamış bir blog sahibi olarak, o dönemlerden biri geldi benim için belli ki :) 

Daha önce agora'dan çıkmış


Efendim bu yazıda da Eylül ayı okumalarımdan bahsedeyim. Bu ayın ilk kitabını bir mesai arkadaşım verdi bana. Ona hediye edilmiş. O da benim Ankara'ya duyduğum ilgiden ve kendi vakitsizliğinden yola çıkarak kitabı bana ödünç verdi: Ankaralı Nefise. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde hocalık yapan yazar, Yıldırım B. Doğan, psikiyatrist olmasının da avantajıyla psikolojik tahlillere dayanan ilgi çekici bir roman yazmış. Nefise, gönülsüzce evlendiği kocasıyla, mücavir alandan göçtükleri Ankara'nın yoksul bir semtinde yaşar. Bakkallık yapan koca, bedensel kusurlarının üstesinden kötücül karakteriyle gelmeye çalışan, hoyrat bir adamdır. Nefise'nin, kocasıyla, evine temizliğe gitmeye başladığı obez, entelektüel ve münzevi avukatla, sonradan aşık olacağı dolmuş şoförüyle ilişkilerini konu ediyor Doğan. Nefise güçlü bir karakter. Roman boyunca fonda Ankara, tozlu ve kavruk dokusuyla ara ara boy gösteriyor. 

Eşyayla dostluk kurma vaadi sunan kapak


Gamze Güller, kemik okur kitlesi olan bir yazarmış. Ben ilk kez son kitabı En Çok Onu Sevdim'i okudum. Ben de romanı sevdim. O da Ankara'da geçiyor. Bu kez Ankara'nın soluğu daha fazla duyuluyor fakat. Asuman, evlilik planları yaptığı sevgilisiyle yeni taşındığı eski mi eski bir apartman dairesine aşık olur. Giderek hayattan kopup evin sesini dinleyerek yaşamaya başlayacaktır. Modern hayatın hızını, acımasızlığını ve tüketici enerjisini sorgulayan ve bunu da gündelik hayatın sahnesi olan ev mefhumu ile kentsel dönüşüm üzerinden yapan okunulası bir kitap En Çok Onu Sevdim.

Yakup ile Leman. Gerilimli ve enerjik bir ilişki.


Yıllardır sözlü tarih, özellikle de kadınların tarihi ile ilgilendiğim için, anı, biyografi, otobiyografi türü kitaplar gözümden kaçmaz hiç. Bu sefer de bir sosyal medya paylaşımı yoluyla piyasaya çıktığını farkettiğim Bahar Gökpınar'ın Leman Karaosmanoğlu biyografisini elden geçirdim: Müphem Bir Kadının Feminist Biyografi ile Kurgulanışı. Leman Hanım tanımaya değer bir kadın. Çok müşfik, iyi huylu olduğundan falan değil. Güçlü ve nev-i şahsına münhasır bir kadın olduğundan. Keza, Murat Belge, Tuba Çandar'ın hazırladığı Bir Hayat adlı nehir söyleşisinde, halası olan Leman Hanım'ın zorlu karakterini ballandırarak anlatıyor :) İki güçlü adamın, abisi Burhan Belge ile kocası Yakup Kadri'nin dünyasına sığışmaya çalışan bir kadın olmayı reddediyor Leman Hanım. Belki bu yüzden hırçın, kaprisli ama entelektüel, ne istediğini bilen bir karaktere sahip oluyor. Kitaptan bende çok iz kalmadı. Ben Leman Karaosmanoğlu'nu, Ali Cengizkan'ın yaptığı bir uzun söyleşide daha dolaysız tanıma şansı bulduğumu sanıyorum. Ankara'da geçen günleri, siyasetin riyakar ve yıpratıcı karakterini pervasızca anlatan, geri planda kalmayı reddeden bir üst sınıf kadını duruyordu orada. 

İtalyan Kızı, kült bir roman. Celal Üster'in incelikli çevirisiyle yıllar önce, unutulmaz e Yayınları tarafından yayınlanmış. Iris Murdoch'un dünyada en çok bilinen eseri olsa gerek. Romanda, yıldızının hiç barışmadığı annesinin cenazesi için onun kardeşi, yengesi ve yeğeniyle birlikte yaşadığı çocukluk evine dönen kahramanımız, yıllarca hakkında düşünmediği birisiyle daha karşılaşır: İtalyan kızı diye seslendiği hizmetçi kadın. Aile içi çatışmalar, arzu, nefret, ihanet, tutku ile akan roman, beklenmedik bir sonla noktalanacaktır. Tavsiye ederim.

Aynı zamanda bir felsefeci olan Murdoch


Murakami'yi en çok Yaban Koyununun İzinde ile sevmiştim. Sahilde Kafka da unutulmazdı. Birkaç kitap daha okudum Murakami'den ama diğerleri kadar sarmadı. Uyku'yu son bir deneme daha yapmak için okudum. Çarpıcı bir kısa roman olan Uyku, her zamanki gibi fantastik unsurlar barındırıyor. Kelimeler ve imgelerle barışık biri Murakami. Bu sefer görsellerle de süslenmiş kitap. Ama bir uykusuzluk hikayesi anlatan Uyku, bende yer etmedi.

Kitaptaki görsellerden biri




Muriel Burbery'yi Kirpinin Zarafeti ile tanımış olabilirsiniz. Çünkü dünyada bu kitapla tanındı. Bir best sellera konduramayacağınız kadar derinlikli, iz bırakan bir romandı Kirpinin Zarafeti. Gurmenin Son Yemeği aynı yayınevinden çıkan ikinci romanı olarak beklentileri karşılamıyor. Paris'in gösterişle restoranlarının hakimi olan bir gurmenin hayatla ve ailesiyle olan sorunlarıyla ölüm döşeğinde iken  yüzleşmesi var bu kitapta. Damak tadının bellekle ilintisi var. Romanda bu ilinti çıkıyor karşımıza. Burbery bize bir söz vermişti Kirpinin Zarafeti ile ama Gurmenin Son Yemeği'nde bu sözünü tutmadı. Fazladan bir çaba göstermesi lazım. Yeni bir romanının çevrilmesini bekleyeceğim. 

Gurmenin Son Yemeği'ni anlattım ama Kirpinin Zarafeti'ni tavsiye ediyorum. Filmi de var!





Ankaralı Nefise, Yıldırım B. Doğan, KM Yayınları
En Çok Onu Sevdim, Gamze Güller, İletişim
Müphem Bir Kadının Feminist Biyografi ile Kurgulanışı, A. Leman Karaosmanoğlu, Bahar Gökpınar, İletişim
İtalyan Kızı, Irıs Murdoch, Çev. Celal Üster, e Yayınları
Uyku, Haruki Murakami, Çev. Can Erkin,

Gurmenin Son Yemeği, Muriel Burbery, Kırmızı Kedi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...